23.12.12

bambaşka


yeni yıl yaklaşırken bu yılın genel bir değerlendirmesini yapmalı dedim. ilginçtir ki, hayli yoğun geçen senemde çok atraksiyona tanık olmadım ama yalnız kalıp kafamı dinlediğim sürede birçok şey benim için aydınlığa kavuştu diyebilirim. her yıl biterken 'bu sene çok fazla olay olmadı' deyip sonra ne kadar çok şey yaşadığımı anlıyorum sanırım. aynı, tam da sona yaklaşmışken hep 'bu sene de ne çabuk geçti ya' düşünüp sonrasında ne kadar yavaş geçtiğini fark etmem gibi.

geçen sene hayatıma dahil olmuş insanların yılın daha yarısına bile gelmemişken hayatımdan çıkmaları, ilginç bir şekilde yepyeni insanları hayatıma almayı başarabilmiş olmanın hüznünü ve mutluluğunu yaşıyorum bu sene en çok. yine de hala hayatımda olsa dediğim birkaç kişi için üzgünüm, onların hiç de farkında olmamasına rağmen.

ama bu sene hayatımdaki en olaylı zamanlarım iş yerimle alakalı. 4 ocak 2012 itibariyle başladığım nevşehir'deki hayatımda bir yılı deviriyorum. işte karşılaştığım değişik vakalar, çözüm yolları ararken içine düştüğüm sakat durumlar, ve tabi ki müfettiş, iş arkadaşlarımla olan sıkıntılı ilişkiler, her şey sanki yıllar önce olmuş gibi hissediyorum. anladım ki, düşündüğüm kadar kabullenici bir yapım yok. ama kabullenmiş olsaydım kaybedeceğim şey de çoktu. bu yüzden yaptığım hiçbir şeyden pişman değilim. sonuç olarak mutsuzluğunu da ben çektim. ve anladım ki nevşehir'deki ortam malesef bana göre değil.

sonuç olarak, eğer nevşehir'den kurtulabilirsem 2013 senesi için yine bambaşka bir şehirde, bambaşka işlerde bulacağım kendimi. hepimiz için musmutlu bir sene olsun !

"there's gotta be more to life.." >> Theres Gotta Be More To Life by Stacie Orrico on Grooveshark

12.9.12

yıldızlar kadar..

- burada yıldızlar çok çok çok daha güzel. bakınca dünyanın aslında ufacık bir yer olduğunu hissettiriyor.

dedi. ve biz de bir kum tanesinden daha küçüktük belki de.. miniminnacık böyle, uzaktan gözle görülemeyecek kadar.. öyle ki, hayatta sürekli büyük şeyler yapmaya çalışır, her işe koşuşturmak, her şeyi yapmak için uğraşır, başaramadıkça hüzünlenir, üzülür, yakınırız. ama küçücüğüz işte, yaptıklarımızın kimse için önemi yok. yaptıklarımız sadece kendimiz için önemli. o zaman nedir bu koşuşturmaca, nedir bu hayatımızdaki karmaşa? işin içinden çıkamadığımızda, günlerce düşünüp aklımıza takılan şeye çözüm bulmaya çalıştığımızda, ikileme düştüğümüzde, gökyüzüne bakıp yıldızlara bir kere göz kırpmak lazım. ne kadar uzak ve çoklar, ne kadar da küçükler.. biz de ne kadar küçüğüz onlar için, işte bak..
- birbirine biraz yakın birer kum tanesiymişiz ki bak tanıştık, mükemmeller ya.

diye devam etti. birbirine yakın kum taneleri.. demek ki hayatıma giren veya şu an hayatımda olan kimselerle aynı kumsaldaymışız. hayatımdan çıkıp gidenleri de deniz almış götürmüş. çünkü beraber bakamamışız yıldızlara. küçüğüz, miniminnacığız belki ama bir o kadar çokuz, bi sürüyüz. o yüzden üzülmemek gerek giden kimselerin ardından da; deniz bir kum tanesini alır yanından, bir kum tanesini geri getiriverir yanıbaşına. bazen de yanıbaşındakilerle birlikte hep beraber sürükler seni deniz kendine, derinlere.. belki de en güzeli böyle.

aynı kumsalda bir araya gelmek, birlikte yıldızları seyreylemek ve birlikte sürüklenmek denizin derinliklerine..

edit büdüt: kum taneleri olarak el ele tutuşamazsak ya peki? (bkz: duygusallığı yerle bir etmek) :)

geceniz bol yıldızlı olsun..

Stars by fun. on Grooveshark

25.7.12

Canımın İçi, Böyle Şeyler Yalnızca Romanlarda Olur


 Sonuna kadar açmışsın balkonun kapısını, biraz daha fazla hava gelsin diye. İçerdeki bu hava acilen yerini serin bir esintiyle gelen çam kokularına bırakmalı. Mutsuzsun, o da mutsuz, mutsuz olmalı, mutsuz mu? Değil. Oturup 3-5 satır yazacağın biri yok artık. İçinden gelmiyor, gelmiyor bişiler yazmak. Mutlu resimler çizmek, gülümseyen adamlar, tatlı neşeli öpücükler, püsüler, yengeçler, tospalar, süpürgesine binmiş sevincinden göklerde uçan cadılar.. İçinden gelmiyor çünkü kırılıyorsun. Her mektuptan, her kartpostaldan sonra bi kere daha. Amaç bu değildi oysaki di mi? Amaç, sevdiğin insanı gülümsetmekti, kahkalarla güldürmekti, mutlu etmekti. Anlık mutluluklar zamanla derin acılar oluyor. Derin acılarla kırılıyorsun, bir kere, bir kere daha.

Amansız bi gel-git. Seviyorum, sonsuza kadar seveceğim, peki o seni kıran lafları hatırlıyor musun? Ya sessizce ağlayıp duyurmamaya çalıştığını? Boğazında kocaman bi düğüm, beyin kıvrımların patlayacak gibi, öyle sıkıyordun ya kendini? O beni düşündü, kendi üzüldü, ben üzülmeyeyim istedi, o beni çok sevdi, o beni hep sevdi. O..

- O beni yarı yolda bıraktı.

'Kaybettiklerimiz bir daha asla geri dönmeyecek. Kalbimizdeki yaralar kapanmayacak. Tek yapabileceğimiz geçmişle barışmak.'

17.4.12

Uyanmaların En Güzeli

"Birini sevmeye en çok ihtiyacımın olduğu zamanda tanışmıştım onunla. Hani o zamana kadar dikkatinizi pek çekmeyen, sokaklarda, parklarda, avmlerde gezen çiftlerin ne kadar çok olduğunu fark ettiğiniz zamanlar olur ya, işte tam öyle bir zamandı. Bir şeylerin eksikliğini hissediyordum, yokluğunun farkındaydım. Sonunda onunla tanıştım.

Her halinden arkadaşlarının zoruyla geldiği anlaşılan sinemada uyuya kalıp başını omzuma düşürmüştü. Öyle tatlıydı ve güzeldi ki film ara verdiğinde bile arkadaşlarının gülüşmelerine aldırmadan yerimde oturmaya devam ettim. Sırf saçlarının boynuma değişini biraz daha hissedeyim, o güzel kokusunu biraz daha koklayayım diye. O gün o filmi ikimizde sevmemiş olmamıza rağmen şimdilerde bizim için yeri ayrıdır. Ama hala sevmiyoruz. Denemedik değil hani; bir kaç kez bu kez severiz belki diye oturduk izledik. Ama her seferinde ilk yarım saatinden sonra ya birimiz uyuyordu ya da canımız sıkılıyor ve kapatıyorduk. Sonunda tanışmamızda önemli bir yeri olan bu filmi sevemeyeceğimizi kabullendik.

Sinemada tanışmamızdan 3 gün sonra buluşmuştuk ilk kez. Aslında numarasını almış olmama rağmen "arasam mı ?  çok erken değil mi ?  Bekleyeyim biraz. Sonra ararım" falan derken 2. günün akşamında aramıştım. Aramadan önce defalarca ayna karşısında diyeceklerimin provasını da yapmıştım ama karşı taraftan gelen "efendim" sesiyle hepsini unuttum. Bir kaç saniyelik suskunluktan sonra anca konuşabildim. Şimdilerde sorsanız "yok canım. hiç de heyecanlanmamıştım" diyecektir ama konuşmasından anlayabiliyordum, o da benim kadar heyecanlanmıştı.

Ay sonunda "resmi" anlamda çıkmaya başlamıştık. Çıkmaya başladıktan sonraki ilk "sevgili" buluşmamızda gittiğimiz cafede her zaman yaptığı gibi karşıma değil yanıma oturmuştu bu sefer. Aslında biraz şaşırmıştım. Şaşkımlığımı fark etmiş olacaktı ki yanıma sokuldu ve yüzüme bakıp , gülümseyerek "İnsan sevdiğinin karşısında değil yanında oturmalı." dedi. Bunu her hatırlayışımda gidip, kafasından çekerek, yanaklarını dudaklarıma dayıyorum !  

Pek kızdırılmaya gelmeyen bir yönü var. Kolumdaki morluklar onun eseri. Buradan ona seslenip "Sevgiliye şiddete hayır !" diyorum. Diş izleri ve çimdiklenen yerlerde oluşan morluklar zor geçiyor. Hele şu yaz sıcağında uzun kollu giymek zorunda kalmak en büyük işkence. Yaz günlerinde onu kızdırmamam gerek sanırım.

Dönmedolapları çok sever. Zirveye çıkardığı anda tüm şehirin ayaklarının altında olmasını, her kabinin farklı renklerde olmasını çok sever. Dönmedolap kolyesi aldığım zaman çok sevinmişti bu yüzden. Boynuma atlayıp "bitanesin sen ! çok seviyorum seni!" deyip sarılmış ve uzun uzadıya öpmüştü ya; inanamamıştım ufacık bir dönmedolabın bunları yaptırabildiğine.

Kışın soğuk gecelerinin birinde o koyu yeşil eldivenleri ve sanki onunla takımmışcasına aynı renkte olan atkı ve montunu giymiş, koluma girmişti. Buzda kayıp düşmeyelim diye yavaş yavaş yürüyüp eve giderken yol kenarında ki ufak bir dükkandan gelen sahlebin kokusuyla kendini kaybetmişti. O düşmemek için minik adımlar atan kız bir anda koşar olmuştu da beni düşürmüştü ya; bi de elleriyle ağzını kapatarak gülmüyor mu tatlı tatlı ! Kızamıyorum ki ! Sıcak sahleplerimizi içerken yanağıma kondurduğu öpücük düşüşümün tüm acısını unutturmuştu zaten. Geriye arka tarafı ıslanmış bir pantolun kalmıştı hatıra olarak.

Erken yattığı gecelerin birinde, uyurkenki masumiyetine bakıp yüzüme saçma bir tebessüm yerleştirdikten sonra çalışma masama gitmiştim. Elime aldığım kağıtla, yapmasını küçükken babamdan öğrendiğim bir origami kuş yaptım. Ortadan tutup, kuyruk tarafından çektiğinizde kanat çırpanlar var ya, onlardan işte. Sabah kalktığında görebilsin diye başucuna koydum. O günün sabahında dudaklarımda hissettiğim dudaklarıyla uyanmıştım. Uyanmaların en güzeli olmalıydı bu."

:)

Daha fazlası için bkz: Kozmikadam


18.3.12

bir numara

hayatına girmiş insanlardan en çok hangileri seni üzer, üzebilir? üzdüğü zaman ne yapılabilir? hani bazı anlar vardır, uzun zaman mutlusundur çünkü etrafında seni mutlu eden insanlar vardır. sadece sevgili anlamında demiyorum bunu, arkadaşındır, annendir, babandır belki de.. kardeşlerindir. veya sevgilin, sevgili adayın vs.
yine de bir şeyler eksiktir. belki de sadece beklentilerinin gerçekleşmemesidir. zamanla buna alışırsın.. sen bekledikçe olmayacağının farkındasındır. sevdiğin insana ne yapsan yaranamazsın bir de, ne yaparsan yap onun gözünde hiçbir zaman 'bir numara' olamayacağını bilirsin. o nasıl kötü bir histir hem de.. ama dedim ya 'zamanla' o hisse de alışırsın. yıllar geçer, unutur gidersin bir numara'sı olmaya çalıştığın insanı. ya da unutup gittiğini sanmış olmayasın?

sonra bir gün..

tam olarak kim olduğunu bilmiyorsun belki ama o'nun hayatında bir 'bir numara' peyda olur. "kim ki o? şimdi bu da nereden çıktı? benden daha mı iyi? benden daha mı güzel? benden daha mı akıllı?" 'benden, benden, benden..' soruları içerisinde kalırsın. bakakalırsın. işte bu! bunun bir adı olmalı. o an yaşadığın hissin bir adı olmalı. belki hayat kırıklığı..

ne yapmalı o durumda insan, nasıl bir şey yapmalı da o histen kurtulmalı?

10.3.12

karalamaca

bugün içimden geldiği gibi, aklıma şu an ne geliyorsa öyle, oraya buraya karalasam ne olur ki?

uzun zamandır yazmıyorum. neden yazmıyorum, ne oldu da, ne engelledi beni tam olarak bilmiyorum. bir nedeni var mı onu da bilmiyorum ya gerçi.. hep içime atmışım gibi geliyor. bir şeyleri biriktiriyorum ya da tam tersi, biriktirseydim buraya zorlaya zorlaya yazardım. belki de artık hiçbir şey kalmıyor içimde. tam olarak içimden geldiği gibi, gidiyor sonra. 

çok mutluyum. gerçekten. bunun kıymetini biliyorum artık. hatta çoğu zaman mutlu olduğum için mutlu oluyorum. niye mutlusun diye soranlara, 'çünkü mutluyum' diyorum. mutlu olduğum için mutlu olamam mı? ama garipsiyorlar sanırım. benim için hava hoş. dert edesim yok hiçbi şeyi. dert edince sonu gelmiyor. olan sana oluyor. üzüldüğünle kalıyorsun, hele de elinden bir şey gelmiyorsa.. mutsuz bi dönem çok mutlu bi şekilde bitmiş olduğu için mutluyum işte bi de.  

bazen, biten şeyler de güzel.
 
 

J's Süpernova !