17.4.12

Uyanmaların En Güzeli

"Birini sevmeye en çok ihtiyacımın olduğu zamanda tanışmıştım onunla. Hani o zamana kadar dikkatinizi pek çekmeyen, sokaklarda, parklarda, avmlerde gezen çiftlerin ne kadar çok olduğunu fark ettiğiniz zamanlar olur ya, işte tam öyle bir zamandı. Bir şeylerin eksikliğini hissediyordum, yokluğunun farkındaydım. Sonunda onunla tanıştım.

Her halinden arkadaşlarının zoruyla geldiği anlaşılan sinemada uyuya kalıp başını omzuma düşürmüştü. Öyle tatlıydı ve güzeldi ki film ara verdiğinde bile arkadaşlarının gülüşmelerine aldırmadan yerimde oturmaya devam ettim. Sırf saçlarının boynuma değişini biraz daha hissedeyim, o güzel kokusunu biraz daha koklayayım diye. O gün o filmi ikimizde sevmemiş olmamıza rağmen şimdilerde bizim için yeri ayrıdır. Ama hala sevmiyoruz. Denemedik değil hani; bir kaç kez bu kez severiz belki diye oturduk izledik. Ama her seferinde ilk yarım saatinden sonra ya birimiz uyuyordu ya da canımız sıkılıyor ve kapatıyorduk. Sonunda tanışmamızda önemli bir yeri olan bu filmi sevemeyeceğimizi kabullendik.

Sinemada tanışmamızdan 3 gün sonra buluşmuştuk ilk kez. Aslında numarasını almış olmama rağmen "arasam mı ?  çok erken değil mi ?  Bekleyeyim biraz. Sonra ararım" falan derken 2. günün akşamında aramıştım. Aramadan önce defalarca ayna karşısında diyeceklerimin provasını da yapmıştım ama karşı taraftan gelen "efendim" sesiyle hepsini unuttum. Bir kaç saniyelik suskunluktan sonra anca konuşabildim. Şimdilerde sorsanız "yok canım. hiç de heyecanlanmamıştım" diyecektir ama konuşmasından anlayabiliyordum, o da benim kadar heyecanlanmıştı.

Ay sonunda "resmi" anlamda çıkmaya başlamıştık. Çıkmaya başladıktan sonraki ilk "sevgili" buluşmamızda gittiğimiz cafede her zaman yaptığı gibi karşıma değil yanıma oturmuştu bu sefer. Aslında biraz şaşırmıştım. Şaşkımlığımı fark etmiş olacaktı ki yanıma sokuldu ve yüzüme bakıp , gülümseyerek "İnsan sevdiğinin karşısında değil yanında oturmalı." dedi. Bunu her hatırlayışımda gidip, kafasından çekerek, yanaklarını dudaklarıma dayıyorum !  

Pek kızdırılmaya gelmeyen bir yönü var. Kolumdaki morluklar onun eseri. Buradan ona seslenip "Sevgiliye şiddete hayır !" diyorum. Diş izleri ve çimdiklenen yerlerde oluşan morluklar zor geçiyor. Hele şu yaz sıcağında uzun kollu giymek zorunda kalmak en büyük işkence. Yaz günlerinde onu kızdırmamam gerek sanırım.

Dönmedolapları çok sever. Zirveye çıkardığı anda tüm şehirin ayaklarının altında olmasını, her kabinin farklı renklerde olmasını çok sever. Dönmedolap kolyesi aldığım zaman çok sevinmişti bu yüzden. Boynuma atlayıp "bitanesin sen ! çok seviyorum seni!" deyip sarılmış ve uzun uzadıya öpmüştü ya; inanamamıştım ufacık bir dönmedolabın bunları yaptırabildiğine.

Kışın soğuk gecelerinin birinde o koyu yeşil eldivenleri ve sanki onunla takımmışcasına aynı renkte olan atkı ve montunu giymiş, koluma girmişti. Buzda kayıp düşmeyelim diye yavaş yavaş yürüyüp eve giderken yol kenarında ki ufak bir dükkandan gelen sahlebin kokusuyla kendini kaybetmişti. O düşmemek için minik adımlar atan kız bir anda koşar olmuştu da beni düşürmüştü ya; bi de elleriyle ağzını kapatarak gülmüyor mu tatlı tatlı ! Kızamıyorum ki ! Sıcak sahleplerimizi içerken yanağıma kondurduğu öpücük düşüşümün tüm acısını unutturmuştu zaten. Geriye arka tarafı ıslanmış bir pantolun kalmıştı hatıra olarak.

Erken yattığı gecelerin birinde, uyurkenki masumiyetine bakıp yüzüme saçma bir tebessüm yerleştirdikten sonra çalışma masama gitmiştim. Elime aldığım kağıtla, yapmasını küçükken babamdan öğrendiğim bir origami kuş yaptım. Ortadan tutup, kuyruk tarafından çektiğinizde kanat çırpanlar var ya, onlardan işte. Sabah kalktığında görebilsin diye başucuna koydum. O günün sabahında dudaklarımda hissettiğim dudaklarıyla uyanmıştım. Uyanmaların en güzeli olmalıydı bu."

:)

Daha fazlası için bkz: Kozmikadam


 

J's Süpernova !