18.10.15

zemin

fırsat buldukça yakınımdaki insanlarla ortaya atılan farklı konular üzerine konuşmayı seviyorum. herkesin fikrini öğrenmek, nasıl düşündüklerini bilmek hoşuma gidiyor. bir nevi kafayı boşaltma seansı gibi. öyle güzel şeyler çıkıyor ki.. tabi ki herkesin görüşü birbirinden farklı, bazı zamanlar tartışma ortamına bile dönüşebiliyor durum ama her seferinde bir ucundan kotarıyoruz sanırım. en azından sonrasında dediklerimizi kendimize dert etmiyoruz, unutmuyoruz da birbirimizi tanıyoruz.

iş yerinde öğleleri toplantı odasında toplanıp beraber yemek yiyoruz iş arkadaşlarımla. gerçi önceleri daha kopuktuk ama son zamanlarda herkes aynı anda yemeğe çıkar oldu, ki bu da haliyle masada yer bile bulunmaz bir ortam yaratıyor. yine de kalabalıkla birlikte yemek eğlenceli oluyor.

o günkü menümüzde lahana sarma ve mercimek çorbası olunca, sarmayı yerken acaba yabancıların da sarma kültürü var mıdır diye düşünüp ortaya lafı atmış bulundum. yabancıların sarma yapıp yediklerini hayal edemedim nedense. konu buradan açıldı ama en son biz, türklerin ne kadar misafirperver olduklarından bahsediyorduk. iş arkadaşlarımdan biri, iskoçya'da bir süre yaşayan kız kardeşinin bir evde birkaç kişi ile birlikte kaldığını, kaldıkları süre boyunca herkesin kendi yemeğini kendisinin yaptığını söylediğini belirtti. hatta bir keresinde ev arkadaşlarından birine yaptığı yemeği ikram ettiği zaman ev arkadaşının 'fiyatı ne' diye sorduğunu söyledi.

tabi ki bu bizim kültürümüz için çok abes bir durum. ne var ki bu şekilde yaşanan bir olayın ardından yabancıların insanlıklarının öldüğü, hatta vicdansız oldukları gibi şeyler de söylendi. onların kültürel altyapısıyla bizimkini bir tutarak bu şekilde yorumlar getirmek çok acımasızca geldi açıkçası. bireyci bir kültürün içine doğmuş ve o kültürle yaşamış insanlardan bizim tabirimizle 'insanlık' beklemek çok anlamsız duruyor. bizim insanlık dediğimiz şeyi onlar misafirperverlik olarak görüyorlar işte.

aslına bakarsanız, çoğu güzel huylarımız olmasına rağmen onların bireyci yaklaşımlarına da ihtiyacımız olduğunu düşünmeden edemiyorum. belki de kimse, özellikle aileler akrabalar sülale, birbirinden bir şey beklemese, herkes kendi başının çaresine bakabilse, bir nebze daha iyi olur gibi geliyor.

çalıştığım kurumda şiddet mağduru kadınlara yardımcı oluyoruz. mağdur kadın, konuk evinde kalmak veya maddi destekten yararlanmak istediği zaman ailesinin olup olmadığını soruyoruz, ona bakabilecek, yanında kalabilecek kimsesi var mı yok mu diye. bunu sormak zorunda hissetmeyeceğimiz bir durumda olsaydık çok daha iyi olmaz mıydı? kaldı ki devletin yaptığı yardımları da görüyoruz. mağdur hep mağdur maalesef. o kısır döngüye bir çatlak açabilecek yeterlilikte değil. sonra türkler misafirperver olmuş banane. ayrıca insanlık konusunda da bariz sınıfta kalmışız.

edit büdüt: aklıma gelmişken doğan cüceloğlu'nun iletişim donanımları isimli kitabını okuyorum. bence bu yazıma da uyardı 'zeminlerin ortaklığı' başlıklı yazısı.

zeminlerimizin farklılığının farkında olarak iletişmemiz dileğiyle.. 

28.9.15

kuşlar gibi

ara sıra inancımı kaybetsem de hala 'iyilik yap iyilik bul, kötülük yaparsan bi yerde belanı bulursun ne idüğü belirsiz insan evladı' felsefesine tabiyim çok şükür. hele de bugünkü pazartesi sendromlu, bol aksiyonlu, tantanalı, agresyonlu iş günü sonrasında anladım ki insanlık bambaşka bi olay.

nevşehir'de çalıştığım süreçte bi ton saçma sapan insanla çalıştığım için baya bi alıştım tabi ben. ama düşününce acaba alışmak ne kadar doğru? önceden olsa hemen alevlenip ortalığı velveleye verip 'sen kim köpeksin' moduna girdiğimden, şimdiki bu sakinlikten olumlu bi anlam çıkarmalı mıyım bilemedim. şu da bi gerçek ki, kendi psikolojik sağlığını düşünüyorsan bence sakin kalmak en iyisi.

neyse, sonuç olarak, bana kanlı ay tutulmaları, bana merkür retroları işlemiyor cancağızlarım. bu sakinliğimden hayli memnunum ve  'iyilik yap iyilik bul, kötülük yaparsan bi yerde belanı bulursun ne idüğü belirsiz insan evladı' felsefesinin bi yerde birilerine haksızlık yapanları haklayacağını hissediyorum.

--- şimdi reklamlar ---

bu hissiyatla hemen buraya da bi reklam sıkıştırmak isterim. odtü'de seçmeli dersini aldığım hocalarımdan biri olan dr. psikolog özge mergen'in çok tatlı bi instagram hesabı var. paylaştığı fotoğrafların altına tatlı tatlı notlar yazıyor. etkileşim için şuradan buyurun o zaman, tık tık --- @drozgemergen

hani arada can sıkıntısına birebir mesajları var.
ağırlaştığını hissettiğinde oku, hafifle:

"hafifle.. ağırlaştıran ne varsa bırakarak hafifle.. o gün verilebilecek en iyi kararı verdim çünkü koşullar ve o günkü bilgim duygum buydu de.. suçlayarak değil anlayarak hafifle.. onu mutlu edemedim yerine keşke mutluluğu fark edebilse, yaşamaya izin verse de.. ona ait sorumlulukları ona bırakarak hafifle.. onun da benim de elimizden bu kadarı geliyor de.. çekiştirmeyi bırakıp kabul ederek hafifle.. yapmak zorundayım yerine şu sebeple yapıyorum de.. gerekçene sahip çık hafifle.. ya da bu bana hiç uymuyor de.. kendini yapmak zorunda bırakma vazgeçerek hafifle.. benden adam olmaz yerine neyi nasıl oldurmuyorum diye sor.. yargılamayı bırak merak ederek hafifle.. hangi gün ağırlaştıysan o güne dön, yükleri bırak, hafifle.. kuşlar gibi.."

bir de yeri gelmişken bu pazartesi sendromlu, atarlı giderli günde canım iş arkadaşlarımdan birini üzdüler diye şunu da paylaşmak isterim. arada sırada, bana havale edilen haber çıktısını hatırla, biraz nefes al, gülümse.. nefes almak güvenli, gülümsemek serbest :)

"her şey üzerinize üzerinize geldiğinde kendinizi ne yaparak sıkıştırdığınızı fark etmek önemlidir.. nefesinizi nasıl tuttuğunuzu, nefesi tutarak ciğerlerinizi, göğüs kafesinizi sonra tüm bedeninizi nasıl küçülttüğünüzü fark etmek aynı zamanda ne yapmadığınızı fark etmenizi sağlar.. böylece nefes almak, göğsü açmak, genişlemek de yapılabilecek seçimler olarak belirir.. kollarınızı bağlayıp sıktığınızı fark edince açmak, başınızı öne eğdiğinizi fark edince yukarı bakmak, kendinizi içeride tuttuğunuzu fark edince dışarı çıkmak, sesinizi kıstığınızı fark edince bağırmak, birilerini çağırmak mümkün olur.. ne hissetmemeye çabaladığınızı fark edince hissetmeye izin vermek, duygunuzun adını koymak, ondan güç ve enerji almak, harekete geçmek kolaylaşır.. kendisini nasıl sıkıştırdığını bilen, diğerini nasıl sıkıştırdığının da farkına varır, böylece kendini de diğerini de serbest bırakabilir, ilişkiler nefes alır, güzel yakınlıklar kurulur.. harekete, temasa, doyuma yer açılır.."

nefes alan ilişkilere, güzel yakınlıklara..

bitti.

27.9.15

pinuccia'nın kitapları güz okuma şenliği - jakoobi'nin okuma listesi

hüyo!

bi önceki yazımda da bahsetmiştim, pinuccia'nın kitapları güz okuma şenliği düzenliyor. ve ilk defa ben de katılacağım. merak edenler şuradan bakabilir, işte burda tık tık --- pinuccia'nın kitapları

bi heyecanla şenlik için oluşturulan kategoriler için kitapları hazırlamaya başladım ama beynim yandı, gerçekten. bi yandan halihazırda elimde olan ve hala okuyamadığım kitapları kategorilere uydurmaya çalışırken bi yandan da uyduramadığım kategorilere yeni kitaplar baktım. neyse ki kindle'ım da olduğu için kitap bulmak bi nebze daha kolay oldu. özellikle '700 sayfadan uzun bir kitap' kategorisi için seçtiğim kitabı elime alıp okumak istemeyeceğimden kindle yine hayat kurtardı. enerji kurtardı. can'ım kindle cicim kindle.

oluşturduğum liste şimdilik şu şekilde;
(editlenecek)

1. Kategori (10 puan): Şenliğimizin destekçisi İthaki Yayınları'ndan çıkan bir kitap.
Fahrenheit 451 / Ray Bradbury / İthaki Yayınları / 242 sayfa
2. Kategori (10 puan): İsminde güz mevsimini çağrıştıran bir kelime geçen veya olayların güz mevsiminde geçtiği bir kitap.
Eylül / Mehmet Rauf / İnkılâp Yayınları / 256 sayfa 
3. Kategori (10 puan): 700 sayfadan uzun bir kitap (Birkaç cilde bölünmüş kitaplarda ciltlerin toplam sayfa sayısına bakabilirsiniz).
Zemberekkuşu’nun Güncesi / Haruki Murakami  / Doğan Kitap / 738 sayfa
4. Kategori (10 puan): Olayların geçtiği yerin (köy, kasaba, şehir, ülke, kıta) adının kitabın adına yansıdığı bir kitap.
Vigan İskelesi Yolu / George Orwell / İthaki Yayınları / 298 sayfa 
5. Kategori (10 puan): Esas mesleği öğretmenlik olan bir yazardan bir kitap.
Melekler ve Şeytanlar / Dan Brown / Altın Kitaplar Yayınevi / 575 sayfa 
6. Kategori (10 puan): Yasaklanmış bir kitap.
Kızım Olmadan Asla / Betty Mahmudi / Varlık Yayınları / 327 sayfa
7. Kategori (10 puan): Herkesin okuyup da sadece sizin okumadığınızı düşündüğünüz bir kitap.
Erken Kaybedenler / Emrah Serbes / İletişim Yayınları / 141 sayfa 
8. Kategori (10 puan): Başkasının sizin için seçtiği bir kitap. (Bu kategoride tavsiyelerine güvendiğiniz ve tanıdığınız birine gidip ne okuyacağınızı sorabilirsiniz veya bir yakınınızdan kütüphanenizden okumanız için rastgele kitap seçmesini isteyebilirsiniz. Kendi kendine karar vermek yok).
--
9. Kategori (10 puan): Bir seriye ait bir kitap (Serilerin ilk kitapları kapsam dışı).
Çi / Azra Kohen / Destek Yayınları / 320 sayfa
10. Kategori (10 puan): Sadece tek bir kitabını okuduğunuz bir yazardan/şairden bir kitap.
--
11. Kategori (10 puan): Bir kişisel gelişim kitabı.
‘Keşke’siz Bir Yaşam İçin İletişim Donanımları / Doğan Cüceloğlu / Remzi Kitabevi / 200 sayfa
12. Kategori (10 puan): Doğduğunuz yıl hayatını kaybetmiş bir yazardan/şairden bir kitap.
--
13. Kategori (10 puan): Beyaz perdeye aktarılmış bir kitap.
Hobbit / J.R.R. Tolkien / İthaki Yayınları / 425 sayfa  OKUNDU
14. Kategori (10 puan): Halen yaşayan, Nobel Edebiyat Ödülü kazanmış bir yazardan bir kitap.
--
15. Kategori (10 puan): Biyografi/otobiyografi/anı türünde bir kitap.
İstanbul Hatıralar ve Şehir / Orhan Pamuk / Yapı Kredi Yayınları / 368 sayfa
16. Kategori (10 puan): Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk hakkında bir kitap.
Atatürk'ü Anlamak ve Tamamlamak / Cavit Orhan Tütengil / Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları / 156 sayfa
17. Kategori (10 puan): Ödül almış bir öykü kitabı (Lütfen kitabınızı belirtirken hangi yıl hangi ödülü aldığını belirtin.)
--
18. Kategori (Her kitap 10 puan, 2 kitabı da okuyana ekstradan 30 puan, toplam 50 puan): İsminde zıt anlamlı kelimelerin olduğu iki kitap. (Örnek: Büyük Umutlar - Küçük Kadınlar; Denizin Altındaki Ada - Buzdolabının Üstündeki Kız; Kötü Saatte - İyi Kalpli Erendira)
--
19. Kategori (Her bir kitap 10 puan, tüm kitaplar okunursa ekstradan 30 puan, toplam 60 puan): Eserlerini aynı dilde yazan üç farklı yazardan birer kitap.
--
20. Kategori (Her bir kitap 10 puan, tüm kitaplar okunursa ekstradan 20 puan, toplamda 60 puan): Şimdiye kadar hiç kitabını okumadığınız dört yazardan birer kitap. Yazarların ikisi Türk, ikisi yabancı, ikisi kadın, ikisi erkek olmalı.
--
21. Kategori (Her bir kitap 5 puan, tüm kitaplar okunursa ekstradan 40 puan, toplamda 80 puan): 150 sayfadan kısa sekiz kitap.
--
22. Kategori (Her bir kitap 10 puan, tüm kitaplar okunursa ekstradan 40 puan, toplamda 80 puan): Kendinizin belirleyeceği bir temaya uyan dört kitap.
--

geri dönüş

merhaba,

uzun upuzun bir aradan sonra yine ben. tatilin bu son gününde içimde bi enerji patlamasıyla uyandım yine, bi de beisa balığımla konuşmuşum, üstüne bi de şemalarımın farkına varmışım ki sormayın gitsin. çok boktan bi olay (şemaların farkına varmak tabi ki).

anladım ki tablet ve telefonla kendimi iyice küçük bi hücreye hapsetmişim. bilgisayar için derlerdi bunu oysa, şimdi ise bilgisayar bana özgürlük gibi geldi. uzun zamandır iş dışındaki boş zamanlarımı çok boktan şeylere harcar olmuşum meğerse. bi ara da kendimi aptal saptal oyunlara kaptırmıştım, dün onları da sildim. zaman kaybından öte gereksiz bi hırsa kapılıyorum ve sonra da öfkeleniyorum.

farkındalıklar zamanı. o yüzden sonbaharı hep sevmişimdir. gerçi burada hala yaz.

öncelikle küçük bi reklam geçeyim hazır bloga geri dönmüşken. kendime bi iyilik yaptım ve bu bayram tatilini bol bol kitap okuyarak geçirdim. ve beisa balığımın tavsiyesi üzerine pinuccia'nın kitapları'nın düzenlediği 2015 güz okuma şenliğine katılayım dedim. hem bu sayede goodreads challenge'ıma da bi katkı sağlar diye düşündüm.

güz okuma şenliği hakkında daha detaylı bilgi için işte burda, tık tık --- pinuccia'nın kitapları
listemi birkaç gün içerisinde hazırlayıp blogda yayınlayacağım.

bi mutlandım.





 

J's Süpernova !