erkenden uyandı. çünkü bugün çok heyecanlı geçecek gibi görünüyordu. mutfağa girip, bi kahve yaptı kendine. kahveyi o kadar çok seviyordu ki.. kalbi çok gürültülü atıyordu aslında ama esneyerek 'günaydın' diyen arkadaşı bunu 'üst kat komşunun yaramaz çocukları yine evin içinde koşturuyorlar' sandı. zaten dışardan bakan birisi onu hep sakin görürdü. hep soğukkanlı..
'ne giysem' diye düşündü. aslında çok çok önceden ayarlamıştı ne giyeceğini, senaryolar yazmıştı, diyaloglar, mimikler, hislere kadar. yine de düşünmeden edemedi ne giyeceğini, ne diyeceğini, ne hissedeceğini. hemen hazır olmalıydı, kahvaltısını yapıp çıkmalıydı. arkadaşlarıyla buluşup, hiçbir şey olmayacakmış gibi davranacaktı. dışardan çok sakin görünecekti ama iç organları, başta kalbi, telaştan kriz geçirecek durumda olacaktı. biliyordu. hep öyle olmuştu çünkü.
son dakika aklına gelen 'şalımı da alayım, akşam soğuk olur' düşüncesiyle dışarı çıktı. neyseki hava güzeldi. hava güzel olunca, duygular da güzel oluyordu. kafasını kaldırmadan, bir hızla kampüse ulaştığında arkadaşlarının 'nerede kaldın, açlıktan öldük' bakışlarıyla karşılaştı. kahvaltı yapacakları bir yere oturup portakal suyunu yudumlarken, her şey çok normaldi. herkesin keyfi yerindeydi ve herkesin keyfi yerindeyse, bir şeylerin ters gitme olasılığı neredeyse yoktu. ama o, çok neşesini sakladı, sadece gülümsemelerini bıraktı havaya.
zamanı gelmişti, gidip bir selam verecekti. yutkundu. hiçbir zaman birine selam verirken heyecanlanmazdı halbuki. çot diye karşısına çıkar, gürültülü bir 'selam' çakar, gülümserdi. ama şimdi, çok zor geliyordu. korkutan neydi, onu bile bilmiyordu. bir kere daha yutkundu.
çot diye değil, dışardan sakince, içindense..
-merhaba.
"J
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
0 yorum:
Yorum Gönder