uykum gelmedi yine. ama alıştım artık. yapılacak şey belli. kalk ve hemen bir sayfa kap, tak kulaklıkları, güzel bir şarkı koy listeye ve yazmaya başla.
her şey bir rutin halinde. hoş tabi, hayatım da hep böyle bir rutinde ilerliyor ama arada sırada, bilgisayara su dökme, hasta olma, odaya bir şişe irlanda likörüyle dönme (alkolik olmaya karar verdiğimden) ve yegane düşmanım ders zımbırtıları gibi şeyler de bu rutine az biraz heyecan katıyor. aslında çok da haksızlık etmemeliyim hayatıma diye düşünüyorum ama o kadar yoğunlaşabilmiş de değilim.
yığdım yine hayatımı bir kenara, hem bir düzene, hem de değişikliğe ihtiyacı var. savaş alanı ruhum. yardım edenim yok, tek başıma başaramıyorum bu sefer. tek başıma düzeltemiyorum, sadece benim dağıttıklarım değil çünkü.
-kendime yenildiğim gün başlayacağım toplanmaya da..
21.12.08
17.12.08
İçe doğan
defterimi açıp okuyorum her yazdığımı tekrardan. üstünden zaman geçince daha bir anlamlanmış her şey sanki. bir heyecan, bir hüzün, bir kızgınlık veya bunlara benzer herhangi bir duyguyla yazılmışlar tek tek, satır satır.. 'ne için?' dememek için zorluyorum kendimi, ben zaten biliyordum, cevabı yok, sen bişi deme.. 'öyle bir şey ki..' diye başlayan cümlelerime yenilerini eklemeye gerek yok artık. çünkü düşündükçe içinden çıkılmaz bir hal alıyor. bir şeylerden kurtaramamak kendini, ne kadar kötü, ne kadar anlamsız.. sonsuz aşk yoktu ya ! :)
uzun bir süredir hastalık hali, ilaçların kötü tesiri ve kendimi dışarıya kapadım ifadesiyle yaşıyorum. düşünüyorum, diyorum ki 'kızlar ne garip.. kendi kendilerine planlıyorlar, hayal ediyorlar, olmuş gibi davranıyorlar ve aslında olmadığını anladıklarında da yersiz, zamansız triplere giriyorlar.' kendine objektif bir gözle bakabilmek çok zor, inanın ! belki hala bakamıyor bile olabilirim ama en azından gelişme gösteriyorum. sonra bir mesaj geliyor arkadaşıma, eski sevgilisinden:
kendim olmadığım için biliyorum, en azından çok daha objektif bakabiliyorum bu sefer. diyorum ki 'sadece kızlar değil, bazen erkekler de yersiz, zamansız ve gereksiz triplere girebiliyorlar.' mutlu olmak böyle miniminnacık bir detaydan bile çok garip ama mutlu oldum işte. dedim ya artık kendime eskisinden daha objektif bakabiliyorum, biliyordum, 'şansım yok', belki yine hastalık halinden, gülümsüyorum. 'mutlu gibi, umutlu gibi, bir düşte gibi..'
bişi deme, ben zaten biliyordum, içime doğmuştu..
uzun bir süredir hastalık hali, ilaçların kötü tesiri ve kendimi dışarıya kapadım ifadesiyle yaşıyorum. düşünüyorum, diyorum ki 'kızlar ne garip.. kendi kendilerine planlıyorlar, hayal ediyorlar, olmuş gibi davranıyorlar ve aslında olmadığını anladıklarında da yersiz, zamansız triplere giriyorlar.' kendine objektif bir gözle bakabilmek çok zor, inanın ! belki hala bakamıyor bile olabilirim ama en azından gelişme gösteriyorum. sonra bir mesaj geliyor arkadaşıma, eski sevgilisinden:
-yalancı !!!
kendim olmadığım için biliyorum, en azından çok daha objektif bakabiliyorum bu sefer. diyorum ki 'sadece kızlar değil, bazen erkekler de yersiz, zamansız ve gereksiz triplere girebiliyorlar.' mutlu olmak böyle miniminnacık bir detaydan bile çok garip ama mutlu oldum işte. dedim ya artık kendime eskisinden daha objektif bakabiliyorum, biliyordum, 'şansım yok', belki yine hastalık halinden, gülümsüyorum. 'mutlu gibi, umutlu gibi, bir düşte gibi..'
bişi deme, ben zaten biliyordum, içime doğmuştu..
Kesik.
'kutuplarda ayı avcıları buzların içinde jilet kadar keskin bir baltayı yerleştirir, keskin tarafın üzerine biraz kan sürerlermiş. bunu bilmeyen ayı gelip kanı yalarken dili kesilirmiş. ama kanın tadından dilinin acısını fark edemez, kendi kanını yalamaya başlarlarmış. damarlarındaki kan tükenince, olduğu yere yığılırmış. avcı da gelip derisini yüzermiş. avcılar ayıları kurşunlarla vururlarsa, ayının postu delineceği ve çok para etmeyeceği için bu yolu denerlermiş.' *
..
işte çoğu hikayenin sonlandığı yer.. dilinin kesilip kendi kanını yalamaya başladığın an..
..
işte çoğu hikayenin sonlandığı yer.. dilinin kesilip kendi kanını yalamaya başladığın an..
* cezmi ersöz
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)